10 Aralık 2016 Cumartesi
TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERE AYRILMASINDAKİ ÖLÇÜTLER
TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERE AYRILMASINDAKİ ÖLÇÜTLER
Bir toplumun edebiyatının büyük dönemlere ayrılması, küçük olaylar sonucunda olmaz. O toplumun hayatında büyük değişimler, dönüşümler, kırılmalar sonucunda olur. Bu değişimlerin de tek bir nedeni olmaz. Bu nedenleri şöyle sıralayabiliriz:
Coğrafya değişimi: Orta Asya bozkırlarında yaşayan Türkler, zamanla yurtlarından batıya ve kuzeye doğru göç etmeye başladılar. Çünkü yaşadıkları yerlerde gerek savaşlar nedeniyle düşmanlarının çoğalması, gerek kuraklık nedeniyle av ve tarım alanlarında kıtlık yaşanması büyük göçleri kaçınılmaz hale getirmişti. Büyük göçler, toplum- ların belleğinde büyük izler bırakır. Örneğin Uygurların sırf bu konuyu işleyen Göç adlı bir destanları bile vardır.
Coğrafik koşullar ve iklim şartları, toplumların karakterini büyük ölçüde etkiler. Bu etki de kültür ürünlerine, sanat ve edebiyat ürünlerine yansır. Yaşadıkları coğrafyayı değiştiren toplumların bu etkiden kaçmaları mümkün değildir. Ayrıca her toplum, komşu toplumlarla etkileşim içindedir. Batıya gelen Türkler, yeni komşuları olan Araplar ve Farslardan (İran) bilim, sanat, kültür gibi birçok alanda etkilendiler ve değişime uğradılar. 11. yüzyılda başlayan bu değişimden sonra, 13. yüzyılda Anadolu’da OsmanlI İmparatorluğu’nu kurarak 18-19. yüzyıllara kadar Doğu ve İslam kültürü altında yaşadılar. Bu yüzyıllarda, Doğu toplumlarının geride kalıp Batı toplumlarının (Avrupa) ilerlemesi, toplumumuzu bu kez Batı etkisine soktu. Doğal olarak da askeri, siyasi, kültürel ve edebi açılardan Batı etkisinde gelişen yeni bir dönem başladı.
Din değişimi: Dinler, toplumların kültür ve sanatlarında çok büyük etkiye sahiptir. Orta Asya’da büyük ölçüde Şamanizm, ayrıca Budizm ve Manihaizm dinlerine inanan Türkler, göçebe ve savaşçı karakterlerine uygun olan bu inanışların etkisini edebi ürünlerine yansıtıyorlardı. 10. yy.dan itibaren Türkler, kitleler halinde Müslüman olmaya başladılar. Yerleşik hayata geçen Türkler; kültür, sanat, siyaset vb. alanlarda bu kez büyük ölçüde İslam kültüründen etkilendiler. Bu etki, dini bir kimliği olan "tasavvuf edebiyatı” kolu yaratacak kadar güçlü oldu.
Dil değişimi: Edebiyatın ana malzemesi dildir. Türkler, Orta Asya dönemlerinde “sav, sagu, koşuk, destan” gibi edebi ürünleri sözlü kültür içinde işliyorlardı. Bu ürünlerin dili saf Göktürkçe, daha sonraları da Oğuzcadır. Arap ve Fars kültürleri etkisine girince, doğal olarak dilimiz de değişmeye başladı. Birçok kelime, kavram ve dil kuralı dilimize girdi. Ortaya Türkçe, Arapça ve Farsçanın karışımı olan OsmanlIca diye bir dil çıktı. OsmanlI döneminde edebiyatımız (en çok da bu etkiyle) iki kola ayrıldı: Divan edebiyatı ve halk edebiyatı. Saray ve çevresinde, yüksek zümrede şekillenen Divan edebiyatı, klasik edebiyatımızdı ve dili, son derece ağır ve süslü bir Osmanlıcaydı. Halk edebiyatımız ise eski Türk anlayışını sürdürerek sade Türkçe ile eser vermeye devam etmiştir.
Kültür değişimi: Kültür; bir toplumun maddi manevi tüm varlıklarını, dilini, sanatını, inancını vs. kapsayan bir kelimedir. Toplulukları millet haline getiren milli bir değerdir. İslamiyet öncesinde kültürümüz, Gök Tanrı inancı, göçebe yaşam ve savaş koşulları etrafında oluşmuştu. Bu koşullarda yaşam çok zordu ve savaşçı, yiğit olmak, var olabilmenin baş koşuluydu. Bu durumda kültürel öğeler de “yiğitlik” teması etrafında şekillenmişti. Örneğin Göktürkler, ölen savaşçının mezarı etrafına “balbal” denilen sivri taşlardan yerleştiriyordu. Bu taşların sayısı, ölen kişinin sağlığında kaç düşmanı öldürdüğünü bildiriyordu. Bir başka örnek, Oğuzların isim koyma şekilleridir. Oğuzlarda, erkek çocuğa isim konmuyor, çocuk 17-18 yaşlarına kadar bir yiğitlik, kahramanlık yapmazsa isimsiz yaşıyordu. Ne zaman bir savaş akınına katılır, yiğitlik gösterir ise o zaman ismini hak ediyordu.
Osmanlı, İslami bir sistemle kurulup yaşayınca, bu özellik de değişti. Kültür, İslami inanç doğrultusunda şekillendi. Bireysel yiğitlik yerine “cihat” inancı ve Hristiyanlara karşı savaşlar önem kazandı. Battal Gazi, Danişment Gazi gibi din savaşçıları, bu kültürün sonucunda oluştu. İslami kültür, Türklerin sadece savaşçı yönünü değil, giyimden kuşama, inançtan ibadete, mimariden ticarete her alanda yaşam biçimini değiştirmiştir.
18-19. yy.larda Batı kültürü etkisine girince de dinin siyasi etkisi azalmış, aklı ve bireyi öne alan Avrupa reformları aydınlarımızı derinden etkilemiştir. Birçok yönden toplum bu kez Batı kültürü etkisine girmiş, “eşitlik, adalet, özgürlük” gibi kavramlar kültürümüzde sarsıcı değişimler yaşanmasına neden olmuştur.
Sanat değişimi: Sanat ürünleri, toplumun yaşam biçimi ve inançlarının etkilerini taşır. İslamiyet öncesinde sanat ürünleri, göçebe ve savaşçı toplum hayatının izlerini yansıtır. Şiirde, dansta, müzikte, resimde hep bu hayatın yansımalarını buluruz. Göçebelik nedeniyle sanat ürünleri, taşınabilir malzeme üzerine yapılmıştır. Bu nedenle de özellikle ahşap işlemeciliği, demircilik ve halı-kilim dokumacılığı öne çıkmıştır. Örneğin müzikte en belirgin saz, küçük ve taşınabilir olan “kopuz” adlı çalgıdır. Bu dönemde doğal olarak
mimari gelişmemiştir.
İslami etkiye girince, tüm sanat ürünlerinde değişme ve gelişme başlamıştır. Sözlü edebiyattan yazılı edebiyata geçince şiir ve diğer yazı türleri olağanüstü zenginleşmiştir. Müzik, mimari, resim (minyatür, tezhip, hat ve ebru olarak) gibi dallarda da bu değişim ve gelişim çok fazladır. Eski ürünlerde bolca yer alan hayvan figürleri, yerini İslami motiflere bırakmıştır. Müzikte davul, kopuz, kaval gibi ilkel sayılabilecek çalgıların yerine çok zengin çalgılardan oluşan orkestralar, yeni zevkin ürünü şarkıları çalmaya başlamıştır.
Batı etkisi başlayınca da büyük değişimler meydana gelmiştir. Örneğin edebiyat gelişmiş, yeni türler (roman, hikâye, tiyatro vb.) ve yeni konular (vatan, millet, hukuk vb.) edebiyatımıza girmiştir. Resim yüzyıllardır yasak iken, başta padişahlar yabancı ressamlara portrelerini yaptırmaya başlamıştır. Batı tarzı mimari eserler verilmeye başlanmış, Batı müziği büyük ölçüde sarayda, bürokraside ve orduda etkili olmuştur.
Kısacası, bu büyük değişim ve dönüşümler, edebiyatımızı da büyük bölümlere ayırmıştır. Özellikle üç ana bölümde inceleyebileceğimiz bu ayrımları, şu şekilde gösterebiliriz:
İnsanoğlunun değer yargılarını ve bu yargılar içinde edebiyatın yerini öğrenmek, geçmiş medeniyetlerin ana hatlarıyla — gerekli kılar. Çünkü bilgi; evrenin oluşumundan günümüze kadar uzanan gelişimin —, bütün insanlığın malıdır.
Bu parçada boş bırakılan yerlere, düşüncenin akışına göre, aşağıdakilerden hangisi sırasıyla getirilmelidir?
A) açıklanmasını - başlangıcıdır
B) hatırlanmasını-yansımasıdır
C) incelenmesini - birikimidir
D) değerlendirilmesini - aktarılmasıdır
E) anlatılmasını - ürünüdür
Parçanın ilk boşluğundan önce "edebiyatın yerini öğrenmekken söz ediliyor. “Öğrenmek” için geçmiş medeniyetler "incelenebilir” ama diğer seçenekler bu anlama uymaz. İkinci kısımda da "günümüze kadar uzanan gelişimin” bir “birikim” olması mantıklıdır. Diğer seçenekler bu kısma uyar gibi görünse de ilk boşluk bize yanıtın C olduğunu zaten vermektedir.
Yanıt: C
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder