14 Aralık 2016 Çarşamba
Anlatmaya Bağlı Edebi Metinler
Halk Hikâyeleri
Halk Hikâyeleri Halk hikâyelerimiz efsanelerle, masallarla, öykülerle, destanlarla beslenen; kaynağını gerçek yaşamdan alan anonim ürünlerdir. Halk arasında “âşık” denilen saz ozanlarının anlattığı bu hikâyelere saz eşlik eder. Ayrıca hikâyeler anlatıcı ozanın jest ve mimikleriyle canlanır, hayat bulur. Meddahlar da halk hikâyesi anlatıcısıdır.
Sözlü geleneğimizde, özellikle anlatıcının hayal gücüyle zenginleşen halk hikâyelerimiz, yöreden yöreye değişik biçimler alır. Bir kısmı sonradan yazıya geçirilebilen hikâyelerimizin çoğu, günümüze kadar gelememiştir. Çoğu nazım-nesir karışık olan hikâyelerde yer yer masalımsı olağanüstülüklere rastlanır.
Bazı hikâyelerimizin yapısı basit olup tek olay çevresinde oluşur ve en çok iki saatte anlatılabilirken kimi hikâyelerimiz birbirini takip eden olayları ve kalabalık kahraman kadrosuyla anlatımı 5-6 geceye kadar süren bir boyuttadır.
Konularına göre hikâyelerimiz; çoğu ayrılıkla sonuçlanan aşk hikâyeleri (Kerem ile Aslı, Ferhat He Şirin, Arzu ile Kamber...), dini kahramanlık hikâyeleri (Hz. Ali Hikâyeleri, Hayber Kalesi...) ve yiğitliklerin sergilendiği destani kahramanlık hikâyeleri (Köroğlu, Dede Korkut..) biçiminde üçe ayrılır.
Hikâyelerimiz kaynaklarına göre de üçe ayrılır: Türk kaynaklı hikâyeler (Dede Korkut Hikâyeleri, Köroğlu Hikâyesi..), Arap-İslam kaynaklı hikâyeler (Leyla ile Mecnun, Yusuf ile Züleyha..) ve İran-Hint kaynaklı hikâyeler (Ferhat ile Şirin, Kelile ve Dimne..)
Mesneviler: Divan edebiyatına İranlIların kattığı bir nazım biçimi olan mesnevi hakkında, kitabımızın “Oğuz Türkçesinin Anadolu’daki İlk Ürünleri” kısmında değinmiştik (geniş bilgi sayfa 30'da).
Edebiyatımızda roman türü henüz olmadığından, sanatçılarımız uzun anlatı gerektiren konuları (aşk hikâyeleri, kahramanlık hikâyeleri, felsefi görüşler, dini-tasavvufi hikâyeler, destanlar vb.) mesnevi ile vermeye devam etmiştir. Bu durum 19. yy.a kadar sürmüştür. Tanzimat’la beraber Batı’dan roman türü gelince sanatçılarımız romana yönelmiş ve Tanzimat’tan itibaren mesnevi yazılmamıştır.
15. yy.da Süleyman Çelebi, Peygamberimizin doğumunu anlatan ve Mevlit adıyla meşhur olan Vesiietü’n Necat adlı mesneviyi yazmıştır. Şeyhi, edebiyatımızda ilk fabl örneği sayılan Harname adlı mesnevisi ile muhteşem bir hiciv örneği vermiştir.
Mesnevi,
16. yy.da altın çağını yaşamıştır. Mesnevi tarzının en büyük ustalarından Fuzuli, bu yüzyılda Leyla vü Mecnun ve Beng ü Bade ile en güzel mesnevilerden ikisini yazmıştır. Yine bu yüzyılda Taşlıcalı Yahya, “Gencine-i Raz, Kitab-ı Usul, Gülşen-i Envar, Yusuf u Zeliha, Şah u Geda" beşlemesiyle hamse yazmıştır. Zati’nin Şem ü Pervandsi de önemli bir mesnevidir.
17. yy.ın en büyük mesnevi şairi Nev’izade Atai’dir. Sanatçı, hamse sahibidir ve hamsesinin içindeki 5 mesneviden en önemlisi Sak/'name’dir. Bu yüzyılda büyük mesnevi şairi Nabi, Hayriye ve Hayrabat ad\\ iki çok önemli mesnevi yazmıştır. Didaktik tarzın ustası olan şairin Sumame adlı bir mesnevisi daha vardır.
18. yy.da Hüsn ü Aşk adlı muhteşem mesneviyi yazan Şeyh Galip’i görüyoruz. Eser, alegorik biçimde tasavvufi aşkı anlatır. Klasik mesnevi anlatımını terk eden Galip, yer yer sembolizm ve sürrealizm akımlarını andıran imgelerle eserini oluşturmuştur. Şeyh Galip, divan edebiyatının son büyük ustasıdır.
En son mesnevi şairi, Tanzimat’tan hemen önce yaşamış İzzet Molla’dır. Gülşen-i Aşk ve meşhur Mihnet Keşan adlı mesnevileri vardır
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder