Törenler
Türkler henüz yazıyı kullanmazken şiir biçiminde çok zengin bir edebiyatı sözlü olarak yaratmışlardır. “Ozan, şaman, kam, baksı” denilen sanatçılar, bu ürünleri çeşitli törenlerde, üç telli küçük bir saz olan kopuzla çalıp söylüyordu. Bazen çok uzun olan bu ürünler, ezber kolay olsun diye şiir biçimindeydi. Nazım birimleri dörtlük ve ölçüleri 7, 8 ve 11’liydi. Uyakları da genelde redif ve yarım uyaktı. Bu şiirlerin dili o zamanki saf Türkçeydi, yabancı kelimeler dilimize girmemişti.
Şamanlar, sadece sanatçı değildi. Fal bakan, kehanette bulunan, otların şifasından anlayıp hekimlik yapan, törenleri yöneten, akıl danışılan bilge birer kişiydiler.
Türk mitolojisi ile birleşen sözlü ürünler, “Sav, sagu, koşuk, destan” adlarını alır. Bu ürünler çeşitli kutsal tö
renlerde söylenirdi:
Sığır Töreni
Türkler sürek avı yapmayı severlerdi. Yılda bir defa çıkılan ve dinsel görülen bu avlar öncesinde, şamanlar avın kutlu ve bereketli olması için coşturucu “koşuk’lar söylerdi. Bu törene ığır töreni denirdi. Avda, tıpkı bozkurt gibi, kayın ağacı gibi totem (ungun) kabul edilen kutsal sığır (bir çeşit yabani öküz), canlı yakalanırdı. Totemi öldürmek ya da yaralamak günahtı, kutsal sığır canlı yakalanırdı. Sonrasında da şamanlar, kopuz eşliğinde yiğitleri öven koşuklar söylerdi.
Şölen Töreni
Eski Türklerde her boyun (kabile) özel bir totemi olurdu. Boylar totemlerinin etini yemez, yalnız yılda bir defa büyük bir dini tören yaparak totemi kurban ederlerdi. Kurban edilen totemin yerine de yeni yakalanmış bir başka totem koyarlardı. İşte totemlerin kurban edildikleri dinsel ziyafetlere şöler (dinsel olmayanlara da to ) denirdi. Şölenlerde şamanlar kopuzlarla koşuklar, destanlar söylerdi.
Yuğ Töreni
“Yuğ” kelimesi “yığlamak” (ağlamak) kelimesinden gelir. Eski Türklerde önemli bir kişi öldüğünde cenaze bir çadıra konurdu. Şamanlar yürek paralayıcı “sagu’lar (ağıt) söylerdi. Ölen kişinin akrabaları kurbanlar keserek bu kurbanları çadırın önüne koyardı. Sonra ağlayıcılar ve yas tutan yiğitler hep birlikte atlara binerlerdi. Çadırın çevresinde yedi defa dönerlerdi. Ölüyü gömmek için şamanın belirlediği uğurlu bir gün beklenir, ölü gömüldükten sonra da benzer törenler yapılarak kurbanlar kesilir ve mezarın etrafında yedi kez dönülürdü. Gömülen kahramanın mezarı çevresine balbal denilen taş heykeller, sivri taşlar dikilirdi. Balbalların üzerinde, ölen kişinin yiğitliğini simgeleyen resimler olurdu.
Bu törenlerde söylenen şiirler (koşuk, sagu) ve destanlar dışında, sav denilen atasözleri de vardır:
Sav
Bugünkü atasözlerinin en eski örnekleridir. Bir deneyimi, öğüdü ya da düşünceyi özlü olarak anlatan kısa cümlelerdir. Türklerin sözlü yasaları, törelerinin özetidir. Düzyazı biçimindedir ama şiirsel bir yapısı olan cümlelerdir bunlar. Bazı savlar, küçük değişikliklerle bugün atasözü olarak yaşamaktadır. Kaşgarlı Mahmut, Divanü Lügati’t-Türk adlı eserine en güzel savlardan örnek almıştır:
“Aç ne yemes, tok ne times. ” (Aç ne yemez, tok ne demez.)
“Kişi alası içtin, yılkı alası taşdın.”(İnsan alası içinde, hayvan alası dışında.) (ala:kara, leke)
“Avcı nice al bilse adıg anca yol bilir." (Avcı ne kadar hile bilse ayı o kadar yol bilir.)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder