İSLAMİ DÖNEMDE İLK DİL VE EDEBİYAT ÜRÜNLERİ (XI-XII. YY.)
GEÇİŞ DÖNEMİ
13. yüzyılda Anadolu’da divan ve halk edebiyatları başlamadan önce, 11 ve 12. yüzyıllarda bir Geçiş Dönem yaşanmıştır. Bu dönem ilk Müslüman Türk Devleti olan Kara- hanlı Devleti’nde ve onun dili olan, Uygurcanın devamı niteliğindeki lakaniye lehçesi (Doğu Türkçesi) ile yaşanmıştır. Hakaniye lehçesi, 14. yüzyıla kadar edebi dil olarak kullanılmıştır. Hakaniye lehçesi ve batıdaki Harezm Türkçesi, Timurlular devrinde yerini Çağatay Türkçesine bırakmıştır.
Geçiş Dönemi’nde, Türklerde büyük değişimler yaşandı. Yeni dinin etkisiyle kültür ve sanatta İslami etkiler oldu. Aydınlar, ilerlemiş Arap ve Fars (İran) kültürünün etkisi altına girdiler. Medreselerde eğitim görerek Arapça ve Farsça öğrendiler. İslam hukukunu ve felsefesini öğrendiler. Öğrendiklerini sosyal hayatta, kültürde ve sanatta uyguladılar.
Edebiyatta, Destan Dönemi özelliklerinin bir kısmını yaşatmakla beraber, Arap-Fars edebiyatlarının özelliklerini de alan sanatçılarımız, Geçiş Dönemi’nde ikili bir görünüm sergilediler:
Kara hanlı Türkçesiyle yazdılar ama Arapça - Farsça kelime ve terimleri de birlikte kullandılar.
Kün-togdı (Gün Doğdu) Hükümdar -Adalet-
Ay-toldı
(Dolunay)
Vezir
-Mutluluk-
Ögdülmiş (Övülmüş) Vezir'in oğlu -Akıl-
Odgurmış (Uyanmış) Vezir'in kardeşi -Akıbet-
• Eski nazım türleri yerini yavaş yavaş Arap ve Fars edebiyatlarından alınan yeni nazım türlerine (mesnevi, kaside vb.) bırakmaya başladı.
• Dörtlük biriminin yanında beyit de kullanılmaya başlandı.
• Hece ölçüsüyle beraber aruz ölçüsü kullanılmaya başlandı.
• Uygur alfabesiyle birlikte Arap alfabesi kullanılmaya başlandı ve yavaş yavaş edebiyat ve kültür ürünlerine Arap alfabesi hâkim oldu.
• Sanatsal metinlerde öğreticilik (didaktik tavır) ön plana çıktı ve halka İslami değerler benimsetilmeye çalışıldı.
Geçiş Dönemi’nde verilen ilk İslami ürünler dört tanedir:
KUTADGU BİLİG (Mutluluk Veren Bilgi)
• Eser, Yusuf Has Hacip tarafından 11. yy.da (1069) yazılmış ve Karahanlı hükümdarı Tabgaç Buğra Han’a sunulmuştur. İslamiyet etkisiyle yazılmış ilk eserimizdir.
• Hakaniye lehçesiyle yazılan eserde Arapçanın varlığı görülmeye başlar.
• Konusu, devlet yönetiminin nasıl olması, insanların iki dünyada da mutlu olabilmek için neler yapması gerektiğidir. Bu yönüyle eser, ilk “siyasetname”mizdir.
• Ayrıca ilk “mesnevi"miz olan eserde 6645 beyit ve 173 dörtlük vardır. Dörtlükler mani biçiminde uyaklanmıştır.
• 11 ’i giriş, 74’ü asıl, 3’ü de sonuç bölümü olmak üzere toplam 88 bölümden oluşmuştur. Aslı 85 bölüm olup son 3 bölüm sonradan eklenmiştir.
• Didaktik nitelikli eser aruz ölçüsüyle yazılmıştır, (faûlün faûlün faûlün faûl)
• Eser, alegoriktir. Adaleti simgeleyen bir hükümdar “Kün-togdı” (Gün Doğdu), mutluluğu simgeleyen bir vezir “Ay-toldı” (Dolunay), vezirin aklı ya da bilgiyi simgeleyen oğlu “Ögdülmiş” (Övülmüş) ve kanaat ve akıbeti simgeleyen bir dindar kişi “Odgur- mış” (Uyanmış) eser boyunca aşağıdaki konularda konuşur:
Önce Tanrı, Muhammed Peygamber, Dört Halife ve Tabgaç Buğra Han methedilir. Sonra iyilik etmenin, bilgi ve aklın faydaları anlatılır. Devamında devletin sıfatı, adalet vasfı, hükümdarın, vezirin, kumandanın, elçilerin, hizmetkârların vb. vasıflarından bahsedilir. Sonra dünyanın kusurları, ahiretin kazanılması, beylere hizmet etmenin usulü, hizmetkârlarla nasıl geçinileceğinden söz edilir. Devamında âlimler, tabipler, müneccimler, şairler, çiftçiler, satıcılar, hayvan yetiştirenlerden bahsedilir. Sonra fakirler ile münasebet, evlilik, çocuk terbiyesi, hizmetçilere nasıl muamele edileceği, memleketi tanzim etme usulü, insanlığa karşı insanlık gösterilmesi, zamanın bozukluğu vb. konuları işlenir.
• Elde bulunan 3 kopyadan 2’si Arap, 1 ’i de Uygur alfabesiyle yazılmış nüshalardır. Eserin aslı yoktur.
• Yusuf Has Hacip’in 1017-1019 yılları arasında Balasagun’da doğduğu, iyi bir eğitim gördüğü, çağının geçerli bilimlerini ve Arapçayı, Farsçayı öğrendiği, 1077’de Kaşgar’da öldüğü dışında bir bilgi yoktur.
ATABETÜ’L-HAKÂYIK (Gerçeklerin Eşiği)
• Eser, 12. yy.da Edip Ahmet Yükneki tarafından yazılmış ve dönemin hükümdarı Sipehsalar Bey’e sunulmuştur.
■ Didaktik olan eser; dini nitelikli 40 beyitlik üç gazel-kaside biçimli şiirden, ahlaki öğütlerin verildiği 101 dörtlüklükten oluşur. Toplam 14 bölümdür. Baştaki 5 bölüm giriştir ve gazel-kaside biçimlerinde, beyitlerle yazılmıştır. Sonraki 3 bölüm asıl konudur ve dörtlüklerle yazılmıştır. 1 bölüm de bitiştir.
• Önce Tanrı’ya, Peygamber'e, Dört Halife'ye ve Sipehsalar Bey’e övgüde bulunulmuştur. Sonra dörtlüklerle asıl konu işlenmiştir. Asıl konular bilginin yararları, cehaletin kötülüğü, dünyanın değiştiği, cömertlik-cimrilik, alçakgönüllülük-kibir, açgözlülük-tamahkârlık vb.dir.
■ Aruz ölçüsüyle (feûlün feûlün feûlün feûl) yazılan eserin dörtlükleri mani biçiminde uyaklanmıştır.
• Hakaniye lehçesiyle yazılmıştır ama Arapça kelimelerin çokluğu nedeniyle dili Kutadgu Bilig’den daha ağır, sanat değeri de daha düşüktür. Sanat kaygısından çok, dini ve ahlaki inançları öğretmek ve yaymak amaçlı yazılmış bir eserdir.
• Hem Uygur hem de Arap harfleriyle basılmış nüshaları vardır.
• Edip Ahmet Yükneki, Semerkant yöresinde bir köy olan Yüknek’te doğmuştur. Doğuştan kör olduğu, bu eser sayesinde sevgi ve saygı gördüğü dışında hayatı hakkında bir bilgi yoktur.
DİVÂN-I HİKMET (Hikmetler Divanı)
• 12.yy.da ilk Türk mutasavvıfı Ahmet Yesevi tarafından yazılmıştır. İlk tasavvufi ese- rimizdir. Tekke şiirimizin öncü eseridir.
• Eser Hakaniye lehçesiyle yazılmış olup diğer eserlerden farklı olarak sade bir halk Türkçesine sahiptir. O dönemde Selçuklu yönetimi Türk olmasına rağmen, bilim dili Arapça, şiir dili Farsça olarak kabul ediliyordu. Eserin sade halk Türkçesi olması, hikmetlerin halk arasında çok sevilip hızla yayılmasını sağlamıştır.
• Eserde “hikmet” adı verilen 144 şiir ve bir münacat vardır. Hikmet, “bilgece edilmiş, hayırlı söz” demektir. Şiirler lirik ve didaktiktir.
• Hikmetler, biçim bakımından koşuklara benzeyen, hecenin 7’li ve 12’li kalıplarıyla yazılmış, düz uyaklanmış (abcb dddb eeeb...) şiirlerdir. Genelde yarım uyak kullanılmıştır. Her hikmet 5 ila 25 dörtlükten oluşmuştur.
Konuları İslam dini ve tasavvuf olan şiirler, bir bakıma İlahilerin İlk biçimidir. Yese- vilik tarikatına ait bilgiler, dervişlik üzerine övgüler, Cennet ve Cehennem tasvirleri, İslam Peygamberi’nin hayatı ve mucizeleri anlatılmıştır.
• Eserin birçok baskısı mevcuttur.
• Ahmet Yesevi’nin, tam adı Ahmet bin İbrahim bin İlyas Yesevi’dir. Karahanlıların hüküm sürdüğü çağlarda Yesi kentine bağlı Sayram’da (Bugün Kazakistan sınırları içindedir.) doğmuştur. Anadolu’ya hiç gelmemiş olmasına rağmen Anadolu’da da tanınan ve sevilen Ahmet Yesevi, yaygın olan kanaate göre, Mevlânâ, Yunus Emre ve Hacı Bektaş-ı Veli gibi Anadolu ekollerini etkilemiştir. Ahmet Yesevi, hikmetleri aracılığıyla Türklere İslam’ı kolaylaştırarak benimsetmiştir. Arapça ve Farsçayı çok iyi bilmesine rağmen eserlerini ısrarla Türkçe vermiştir. Eseri tekke şiirimizin öncüsüdür. Buhara’da uzun süre kalarak dini ve tasavvufi olgunluğa erişmiş, sonra doğduğu Yesi kentine dönmüş, kendi adı ile kurduğu Yesevilik tarikatı kanalıyla Taşkent çevresindeki göçebe Türkleri Müslümanlaştırmak için çalışmıştır.
DİVÂNÜ LÜGATİ’T-TÜRK (Türk Dilinin Sözlüğü)
Eser 11. yy.da (1073) Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılmış ve Bağdat halifesine sunulmuştur.
Araplara Türkçe öğretmek ve Türkçenin Arapça karşısında erimesini önlemek amacıyla yazılan eser, ilk sözlüğümüz, ilk antolojimiz, ilk ansiklopedimiz ve ilk dil bilgisi kitabimizdir.
Eserde yaklaşık 7500 Türkçe kelime, Arapça olarak açıklanmış; bu arada kelimenin etimolojik kökeni ve şivelerdeki kullanımları hakkında da bilgi verilmiştir. Madde başı kelimeler Türkçe, açıklamalar Arapçadır.
Türk diliyle ilgili önemli kurallar, Türkçedeki ses değişimleri, lehçe faklılıkları gibi konularda da çok değerli bilgiler verilmiştir.
Kelimeler açıklanırken örnek olarak 400 civarında koşuk, sagu, sav ve destan parçaları verilmiştir. Bu sayede sözlü döneme ait ürünler günümüze kadar gelebilmiştir.
Kitapta ayrıca Türklerin tarihi ve yaşadıkları coğrafyalar hakkında, bir de harita eklenerek bilgi verilmiştir. Bu yönüyle de ansiklopedik bir eserdir.
Kaşgarlı Mahmut, eserin ön sözünde, bu eseri neden yazdığını özetle şöyle açıklamıştır: “Tanrı, Türk kavmini yeryüzüne yönetici olarak atadı. Peygamberimiz bir hadisinde, Türk dilini öğreniniz çünkü onlar için uzun süre egemenlik vardır.’ buyurmuştur. O halde Türk dilini öğrenmek çok gereklidir.” Bu milliyetçi tutum, bilimde Arapçayı, edebiyatta Farsçayı benimseyen Türk aydınlarına bir uyarıdır.
Eser, yüzlerce yıl sonra 1915 yılında tesadüfen Ali Emiri tarafından İstanbul’da Sahaflar Çarşısında bulunup 33 liraya satın alınmış, Sadrazam Talat Paşa’nın araya girmesiyle Kilisli Rıfat Bey’in denetiminde üç cilt halinde basılmış, hemen dünyadaki bütün Türkologların yoğun ilgisini çekmiştir.
Kaşgarlı Mahmut, 11. yüzyılda Karahanlılar döneminde yetişmiştir. Soylu bir aileden gelen ve iyi bir eğitim alan Mahmut, bilinen ilk Türk dil bilginidir. Türk yurtlarını adım adım yıllarca gezmiş, derlemeler yapıp not almış ve haritalar çıkarmıştır. Bir dönem Bağdat’ta bulunan yazar, Türk kültürünün ve dilinin Araplara tanıtılmasında büyük katkı sahibidir. Divânü Lügati’t-Türk bulunmuştur ama aynı amaçla yazdığı Kitabu Cevahirü’n NahvFi Lugati’t Türk adlı kitabı kayıptır. Ömrünün sonlarına doğru Kaşgar’a dönmüş ve orada ölmüştür.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder